Doymayan Emporyum

Dikenli otların ve çorak toprağın hakim olduğu o kocaman araziye sanki bir gecede kondurulan devasa alış-veriş merkezi ilk önceleri bana Nuh'un gemisi gibi geliyordu. Cam duvarları güneşten gümüş gibi parlıyordu. Otoparkında yerli yabancı binlerce araba rengarenk yanyana pek bir nizami duruyordu. Yüksekten bakıldığında otopark, sabah açan çiçeklerin akşam biçildiği bir tarla gibi görünüyordu. Bir gün büyük kapısından içeri girdiğimde serinlik beni benden aldı, dedektörden geçtiğimde mavi bir ışık gözüme çarptı, bana o mavi ışığa doğru yürümem söylendi,itiraz etmedim ama zaten itiraz edecek kimseye de rastlamadım. Dışarıdaaki yüzlerce otomobilin sahibi içeride değilse neredeydi ? Mavi ışığın gözümü alması zaten kafamı allak bullak etmişti ve daha ilk dakikadan bir çok armaşayla karşılaştım. İçeride reyonlar olmasını beklediğim daha doğrusu düşlediğim devasa yapı bomboş bir buz pistini andırıyordu. Sadece görüntüsü değil soğuk havasıyla da öyleydi. Uyuşmuştum bir anda o cam duvarlar taşlaşmaya başladı yürüyen merdivenlerden biri dile geldi ve bana adımı sordu. Cevap veremedim çünkü kıvrım kıvrım bir deniz canavarını andıran yürüyen merdivenin karşısında dilim tutulmuştu, bedenime olabilecek bütün anormallikler o anda oldu. İsmimi söylediğimde bana buraya kendi irademle gelmediğimi hatırlattı bir anlam veremedim ama fazla da üstelemedim beni yukarıya çıkarttı burada uzun bir toplantı masası vardı. Masanın bir ucuna o, bir ucunda ben oturdum konuşmaya başladık, beni sevdiğini söyledi bu duvarların içinde ne kadar demokrasi olsa da aslında hep onun dediğinin olacağından söz etti. yaklaşık üç gün kapalı kaldım o soğuk taş duvarların arasında. Beni deterjan reyonunda baygın halde bulduklarında ona teslimiyetimi kabullenmiştim, hergün onun yanına uğruyordum, mutlaka iki saatimi onunla geçiriyordum yazarkasaların "bip bip dıt" sesi olmadan yaşayamaz olmuştum sonunda küçülerek kayboldum. Benden önce ve benden sonrakiler gibi...

Lastik Korkusu

Kadın, lanet okuyarak arabadan indi
vızır vızır geçen otomobillerin altında kalmaktan korkarak
patlak lastiğe baktı
amelyata hazırlanan doktor gibi
lastiği değiştirmeye koyuldu
ama tedavi olmak istemeyen bir hasta gibi
lastik karşı koyuyordu
yorlmuştu
lastik daha yorgundu
bıkmıştı direniyordu
adeta beni burda bırak artık yeter diyordu
lastik böyle davrandıkça
o daha şiddetli davranıyordu
diğer lastikler de patlamanın eşiğinde
kadına saldırmayı planlıyolardı
kadın pes etmiyordu
krikoyu arabaya batırdı kolu ve çevirmeye başladı
şırıngadaki ilaç gibi yakmıştı arabanın canını kriko
şimdi sinir harbindeki patlak lastik
yirmilik diş misali daha da acı veriyordu
sonunda lastik yenik düştü kadına
bagajdan yedek lastiği çıkardı kadın
ter içindeydi
eski lastik yeni lastikle bir ara göz göze geldi
son kez gördüler belki de birbirlerini
kadın, gururluydu
arabaya bindi
kontağı çevirdi
yola devam etti.




Yeşerecek mi?

Büyük bir gürültü ile çöktü şehirdeki tek fabrika. Ölü kimse yoktu. Çünkü kimse çalışmıyordu, üretim çoktan durmuştu. O şehir daha önce çökmüştü. Şimdi herkesin birbirini yeme zamanıydı, öyle de oldu. Fabrika çöktüğünde sağ kalanlar bu arada öldü. Ölülerle beslenenleri gören çakallar ve akbabalar bile utandılar. Tanrı yukardan baktı en kuvvetli rüzgarı üfledi toprak ölüleri örttü, toprağı kazmaya üşenenler aç kaldı ve bunlar da çürüdü gitti, yerine yenileri geldi toprağı ikiye böldü, sonrakiler dörde daha sonrakiler de sekize. Rüzgar üflendikçe toprak toprağı örttü toprak örtülürken herkesin gözü gökyüzündeydi. Kaç kat toprak örttü ayaklarını? Kimse bilemedi. Tanrı en soğuk sularını akıttı dağlardan engelleri yıkıp geldi toprağın on sekiz kat altından ölüleri çıkardı ve o su hiç kurumadı.

bakkal amca

bakkal amca
ne zaman öleceğimzi söyle
bilelim ki
veresiyemiz kalmasın
sevmem öyle
borç takıp gitmeyi
ama belki severim
aklımı sana bırakıp gitmeyi.

yeni toprak

bak toprak buldum !
tırnaklarımızı geçireceğimiz,
ıslak

yüzümüzü batırıacağız
nefessiz kalana kadar

küf kokusundan uyuşacak kafamız
hiç bir afyon üste çıkamayacak

kendi toprağımız olmasa da
emanet keyfini süreceğiz tüm soyumuzla

soyumuz soyumuzu getirecek
toprak kurumadan
evlatlarımız torunlarımızı verecek





O Eski Otobüs Ekzostları















Durakta soluduğum o ekzost dumanını eve götürdüm üstümde başımda, evde artık benimle yaşamayı seçti, en karanlık karbon dioksitle besledim büyüyene kadar sonunda boynuz kulağı geçti iyice terbiyesiz oldu itirazlar, asilikler. Babası gibiydim ben onun neden şimdi bana hayvanmışım gibi davranıyor ki ? Küçük Ekzost dumanı artık benim için yoktu, aslında vardı aynı evde yaşıyorduk ama saygısızlığı kat kat artıyordu bir gün oturup konuştum ona artık yetişkin olduğunu bu evde ona yer olmadığını söyledim, sanki kırılmıştı ama sahte bir yüz ifadesi takınmıştı dudakları sahtelikle bükülüordu, mutfaktan ekmek bıçağını alıp bana saplayacakmış gibi hissettim, yapmadı ama. Sabah yatağında yoktu, evden çıktım Şişli'deki o durağa gittim oradaydı artık orayada yabancıydı hiç dostu yoktu gitti gökyüzüne orada sıkışıp kaldı.