Xxcuzxx Me

Aaron Keuter ve Ashley Anderson'dan “Xxcuzx Me” adında bir kaotik animasyon video.


Jacobo Rosati

Jacobo Rosati, İtalyan bir illustratör arkadaşımız. Çizdiği komik tipleri kendisi de severek çiziyormuş ayrıca sınırlı renk kullanımından da hiç bir rahatsızlık duymuyormuş


O Christmas Tree

Ne kadar ilginç noel ağaçları var öyle.


Babasını Oğlu

Alper Kul, hepimizin hayatına bir yerlerden sızmış bir adam.
Sinema izleyicileri onu Hamam, Kader, Güneşi Gördüm, Gecenin Kanatları filmlerinden hatırlayabilir. Dizi izleyicileri de Yılan Hikâyesi, Aşka Sürgün Sessiz Gemiler ve Şen Yuva dizilerinden hatırlar. Şen Yuva deyince de insanın içi birden kıpır kıpır oluyor. Nurettin Şenyuva dan nadide bir parça,
Bir üç beş gün bir hafta on gün
Aramzsııın aramazsın
Kız sen sebebim olacaksın
Sempatiğimsin…..
Alper Kul, şimdilerde kendi yazdığı Babamın Oğlu adlı tek kişilik oyunuyla BKM Mutfakta Cumartesi akşamları muhteşem bir performans sergiliyor.
Oyunda Karadenizli bir babayla oğlu arasındaki kuşak farklılıkları, kadınları çözmenin formülü ve video görselleriyle Türkiye’nin değişimini çok güzel bir dilde anlatıyor.
Gülmeyi seviyorsanız bu oyunu kaçırmayın derim.
Doksan dakika boyunca soluksuz gülerek bir akşam geçirmek istiyorsanız bu oyunu izlemelisiniz.
Züleyha Keskin

Field

Dominic Wilcox, Terra Plana adlı ayakkabı üreticisi bir firmanın sponsorluğunda tam 400 adet ayakkabının içinde yetiştirdiği bitkileri aynı firmanın mağazasında sergiliyor.

Before Or After Yourself

Fotoğrafçı Robert Gill'in büyüleyici videosu 'Before Or After Yourself' aslında kendisinin bir bitirme projesi. Video, takıntı haline getirdiğimiz fitness kültürünü mümkün olduğunca uç noktalara taşıyor ve böylelikle Gill'in de vicudunun fiziksel değişimine tanık oluyoruz.


Noah Addis

Noah Addis'in Lima ve Brazilya fotoğraflarını paylaşmak gibi bir görev edindik.



John Borowicz

Ne zamandır John Borowicz'in işlerini size sunmak için fırsat kolluyorduk bugüne kısmetmiş. Borowicz son çalışması olan "Sprawling Conglomerates"ı Adam Baumgold Gallery'de sergiledi. Bu vesileyle de Karton Fanzin sayfalarına giri verdi.








Insert Coin

Kumbaralarınızı açmanın vakti geldi. Yeterli bozuk paranız varsa siz de bu işi deneyebilirsiniz. Tabi ki yeterli sabrınız varsa. 'Insert Coin' Ninja Moped'in akıllara zarar videosu size ilk başta feyk gelebilir. Siz en iyisi sonuna kadar izleyin.

Alex Prager

Babaannesinin yanında büyüyen Los Angles'lı Alex Prager'ın işlerine bir bakın. Henüz yirmili yaşlarının başında William Eggleston'un işlerini keşfederek fotoğrafa ilgi duymuş bir hanımefendi kendisi.

New Kid

Monokino'nun 'New Kid' videosundaki dünyada yaşamak isteyen var mı?



Konsept, tasarım and yönetmen: Erik Alkema
Kostüm: Anne Rodermond

erikalkema.com
monokino.com
daspublikum.com

Yui Kugimiya

Japonya'da doğumlu Yui Kugimiya şimdi Brooklyn'de yaşıyor. Eğitimini ülkesinden uzakta çeşitli üniversitelerde tamamladıktan sonra elindeki parmaklardan kat kat fazla sayıda ödül de kazandı. Kugiyama'nın işleri son yıllarda özel kolleksiyonlara da dahil oldu. Aşağıdaki işler Kugiyama'nın New York'taki Journal Gallery'deki Salad Days isimli sergisinden.

Bad Things That Could Happen

This is It'den “Bad Things That Could Happen”. Londralı illüstratörler, tasarımcılar ve bilimum sanatçıların birarada çalışarak yaptıkları bu videoya çok özendik.



Photography – Thomas Bolwell
Sound Design – Andrew Kinnear
Music – Andrew Kinnear & Joseph Pelling
Make Up – Elizabeth Barlow

Star Wars Fashion

Star Wars elemanları daha önce hiç bu kadar şık olmamıştı.

Christo ve Jeanne-Claude

Christo ve Jeanne-Claude şimdi altmışlı yaşlarındalar ama zamanında büyük düşünmüşler ve büyük şeyleri kumaşla giydirmişler. Kimi zaman dev kumaşlardan kendilerine kumsal yapmışılar kimi zaman da okyanusun ortasında bir ada yaratmışlar. Ne yani benim de aklıma geldi ben de yaparım falan demeyin, olmuyor öyle.


Jacob O. Rolfe

Ne deli deli şeyler yapıyormuş bu Jacob O Rolfe denen adam.


Ne umduk ne bulduk demeden önce



Beyaz perdenin karşısına geçtiğimizde seyirci olarak bize çok iş düşüyor. Çoğunlukla basit hikayelere alışkın olmamızdan mı nedir herşey hazır gelsin önümüze hiç bir şey için uğraşmayalım diye düşünüyoruz. Ama güçlü ve karmaşık hikayelerle karşılaştığımızda zihnimiz oyun oynamaya başlıyor bize. Senaryoda herşeyin tam yerli yerine oturmasını istiyoruz ama avına tırnaklarını geçiren aslan gibi hikayeye sarılarak bazı boşlukları kendimiz doldurmamız gerekiyor. Yavuz Turgul’da ‘Av Mevsimi’nde bu konuda seyirci ile işbirliğine girmiş gibi duruyor. Ve sağ gösterip sol vuruyor. Bol kovalamaca, patlama, çatlama sahnesi beklediğiniz bir polisiyeden gözünüz yaşlı çıkabiliyorsunuz bu sayede.

Burada ‘Av Mevsimi’nde de bir kedi fare oyunundan çok kişinin kendisine dışarıdan bakışını izliyoruz bir nevi. Zaten karakterimiz ilk derste olaya farklı açılardan bakmamız gerektiği konusunda bizi uyarıyor. Bu uyarıyı kulak arkası edip filmi bir kedi fare oyunuymuş gibi izlemek ve bunu sürdürmek senaryoda bazı boşlukların varolduğuna inanmamıza sebebiyet verebiliyor ki buna ‘Fight Club’ etkisi de diyebiliriz bir nevi. Neden hala katili yakalamadılar, katilin kim olduğu baştan belli niçin hala koşuyoruz katilin peşinden diye geçirebiliyor insan içinden fakat henüz karakterimizin yani Ferman’ın (Şener Şen) kendisini keşfi veya kendisi ile olan sorgusu bitmemiştir daha. ‘Olaylara farklı açıdan bakmayı bilin’ ve ‘Dünya sizin etrafınızda dönmüyor’ cümleleri çıkar Ferman’ın ağzından anlaşılır ki kendimize ayna tutmanın vaki gelmiştir. Kendisine ayna tutan kişi yani Ferman cinayet masasının usta ismidir. Mesleğe beraber başladığı dostları birer birer emekli oluyorlardır, sıra ona gelmişken henüz işinin bitmediğini anlar. Ferman o kadar sakince ve insancıl koşar ki işinin peşinden bir ara ‘Muhsin Bey’i görür gözlerimiz ama burada üzerine düşmesi gereken kişi Ali Nazik değildir artık cinayete kurban gidendir, belki de kurbandan çok onu kurban eden kişinin de kendisini vicdanı ile karşı karşıya getirme çabasıdır Fermanınki.

Katilin yada katillerin peşinden koşarken başlarız artık karakterimizin içindeki bastırılmış duyguları keşfetmeye. Ferman cinayet masasında artık ustalığını kanıtlamıştır diyecek söze gerek yoktur ama yanında ‘Laz uşağı’ İdris (Cem Yılmaz) vardır. Tam bir Karadenz delikanlısıdır. İdris delidir, kanı kaynar öfkesine hâkim olamaz, karısından boşanmış olduğu halde ondan kopamaz üzerine titrer tüm cinsel duyguları bertaraf ederek. Burada Ferman’ın polislik hayatı boyunca bastırdığı o şiddeti görüyor gibi oluruz. Sorguda ağızından laf alınmayan şüpheliyi gerekirse duvardan duvara vurmayı Ferman da istemiştir çoğu zaman ama aklı buna müsade etmemiştir. İdris ise gözü döndüğünde yumruğu yapıştıracak cinsetendir. Mahsun Kırmızıgül’ün ‘New York’ta Beş Minare’ filminde Fırat’ın (Mahsun Kırmızıgül) dedesiyle Hacı'nın (Haluk Bilginer) annesiyle Bitlis’te Kürtçe konuşmaması abesliğine inat İdris, İstanbul’da lazca konuşur annesiyle. İdris’in cesaretine bir kez daha tanık oluruz ve filmin belki de önceden planlanmayan bir göndermesi olur bu konuşmalar -gelin görün ki İdris’in (Cem Yılmaz) söylediği türkü daha çok ünlü olmuştur basında-.

Bir de Çaylak (Okan Yalabık) vardır. Çaylak üniversitelidir. İlgi gösterdiği, bir dediğini iki etmediği sevdiği bir kız arkadaşı vardır, gençliğinin verdiği hovardalık da vardır, Çoğu zaman aptallığa dönüşür. Burada yine Ferman’ın sahip olmak istediği bir başka bastırılmış duygusuyla karşı karşıya kalıyoruz. Ferman yine dışardan kendisine baktığında Çaylak’ı görüyor aynada, mesleğe ilk başladığı günler geliyor aklına. Karısına karşı daha fazla ilgi göstermek istiyor belki de Çaylak’ın kız arkadaşına göstermiş olduğu ilgiye gıpta ederek. Artık filmin bir sahnesinde emekliliğinde karısıyla yan yana oturup televizyona boş boş bakmak istediğini söylerken gözünün önüne Çaylak gelir.

Cinayet aslında seyirci olarak bizim kafamızda çoktan çözülmüşken ve hatta belki de Ferman tarafından da çözülmüşken Fermanın kendisi bir türlü çözülemez henüz O da bunun farkındadır, ta ki Ferman’ın katil ile son görüşmesine kadar burada da Ferman’ı çözümlememizin sonuna geliyoruz. Artık vicdan denen olgu ile baş başa kalıyoruz hep beraber. Son istasyon bir nevi. Başka gideceğimiz yer de yok gibi geliyor. Ferman son olarak vicdanı ile baş başa kalıyor belki geçmişte yaptığı hataların hepsinin affını istiyor bir ‘Av Mevsimi’nde.

Performansların bir kere bile birbirinin üzerine çıkmadığı akıcı ve rahat bir film ile karşı karşılaşıyoruz. Yavuz Turgul polisye film yapamamışsın diyenlere bunun bir polisiye filmden çok bize dünyanın kendi etrafımızda dönmediğini hatırlatan bir yapım olduğu hatırlatılıyor her sahnede.

Murat Güzelgün

14 Oyun

New York Times için Hollywood'un en ünlü aktör ve aktrisleri kamera karşına geçip birer performans gerçekleştirdiler. Javier Bardem, James Franco, Natalie Portman, Jesse Eisenberg, Chloë Moretz, Matt Damon, Michael Douglas, Jennifer Lawrence, Noomi Rapace, Vincent Cassel, Anthony Mackie, Robert Duvall, Lesley Manville ve Tilda Swinton gibi tanıdık simalar güzçlü bir müzik eşliğinde vücutlarını en saf hale büründürüp bir enstruman gibi kullanmışlar.

izlemek için buyrun buradan yakın nytimes.com



Thuraya Lynn

Thuraya Lynn 22 yaşında, Kuveyt'te okuyor. Biz de onun kafasındakileri okumaya çalışıyoruz.



Kate Bieschke

Bir Kate Bieschke seçkisi.


Blind Faith

Daha önceki videolarından ne kadar haberdarsınız bilemiyoruz tabiki. Ama Chase and Status'ten yeni bir video haberi var. 'Blind Faith'e Daniel Wolfe tarafından çekilen videoda birazcık 90'lar havası var. Ya da fazlasıyla var. Koku hissediliyor.




Horror Vacui

Graffitici Erosie'den kısa bir video. Video kısa ama uğraşı büyük.


80'lerde Çocuk Olmak

Aaa evet vatkalar vardı. Yok yok Michael Jackson siyahtı. Köle Isaura'ya çok yazıktı... Bunlar 80'ler hakkında çoğu kez tanık olduğumuz sohbetler arasında geçip giden cümleler. Canımız şöyle bir 80'ler nostaljisi yapmak istediğinde dönemin müziklerinden tv programlarına kadar bir çok şey gelir aklımıza. Bunlara yenilerini eklememiz gerektiğini düşünen Kadir Aydemir yanına kendisi gibi düşünen dostlarını da alarak '80'lerde Çocuk Olmak' kitabını hazırlamışlar. Şu sıralar ikinci baskısını yayımlamaya hazırlanıyorlar.

Bu sadece bir kitap mı? Hayır! Bu kitap, canlı bir şey! Yaşayan tarihin ta kendisi! Dikkatle, özenle okuyun… 80’lerde Çocuk Olmak, hem bir kitap ismi, hem de bir kuşağın en büyük özlemlerini, yaşanmışlıklarını içinde barındıran yolculuğun özel ve güzel adı. Bu kitapta bir araya gelmiş 90 kadar yazar var. 1980’lerde çocuktu onlar… Hepsi aynı kuşaktan…
Sayfalarda gizlenen anılarda herkes kendinden bir şeyler buluyor. Fazıl Say’dan Gürgen Öz’e, Eylül Duru’dan Bülent Çolak’a, Onur Behramoğlu’ndan Erdem Aksakal’a, Göksel Bekmezci’den Ahmet Büke’ye, Barış Müstecaplıoğlu’ndan Yiğit Değer Bengi’ye dek, adları buraya sığmayacak onlarca yazar ve sanatçı bu kitap için çocukluklarını, anılarını, aşklarını, oynadıkları oyunları, 1980 darbesinin kendilerinde ve ailelerinde bıraktıkları kara tortuyu, yüzlerce ayrıntıyı bazen bir çocuk, bazen bir yetişkin gözüyle kaleme aldı.
Yaklaşık üç yıllık bir çalışma sonucu doğan 80’lerde Çocuk Olmak kitabı, her kuşağın el kitabı olacak nitelikte. Dönemin pembe dizileri, ünlü oyuncuları, en çok izlenen çizgi filmleri, mahalle abileri, sokak kavgaları ve oynanan unutulmaz oyunlar, atari salonları, fırlamalıklar ve ergenliğe geçiş hikâyeleri, birbirimizle konuşurmuş gibi doğal bir şekilde anlatılıyor.
Evet, bizler büyüyoruz ama çocukluğumuz ve yaşanmışlıklar orada öylece duruyor. Yolculuğumuza siz de katılın…
Kitabımızı 80’lerin aydın insanlarına, halk kahramanlarına, üniversite gençliğine ve 80’lerde doğup kaybettiğimiz tüm çocuklara ithaf ediyoruz.
Kadir Aydemir’in yayına hazırladığı bu kitap ayrıca anlamlı bir doğum günü hediyesi. 80’ler çocuklarının hiç yaşlanmadığının, hep çocuk kalacağımızın bir ispatı… Bu yıl, Türkiye sanal âleminin en eski ve köklü şiir-edebiyat sitelerinden Yitik Ülke’nin (www.yitikulke.com) 10. yaşını kutlarken, bu kitapla, anılarına sahip çıkan herkesin de doğum gününü kutluyoruz.

Bu toplum belleksiz değil! Bizler de unutmadık ve yazdık!

Yaşasın 80’lerde çocuk olmak!

MG Works




Smile 2 Me

Karolina söylüyor 'Smile 2 Me'... Yaklaşık bir yıldır viral yollardan ortalıkta dolaşan bu videonun yönetmeni Kutiman adında bir zat. İnsan bu videoyu izlerken ne HD arıyor ne de 3D. Gelin görün ki basit bir fikirden yola çıkılmış ama bir o kadar da güzel ve samimi.


Hideaki Hamada

Osakalı Hideaki Hamada'dan küçük ninjalar


Depozitom Kalmasın

Günlerden Pazartesi ve saat sabahın dokuzu. Benim şu anda Pazartesi sendromu yaşamam gerekirken ben depozito derdindeyim.

Bu sabaha kadar hayatımda her şey olması gerektiği gibiydi. Pazartesi sendromlarımı yaşayabileceğim bir işim, rutine bağlanmış bir ilişkim ve bir ailem vardı. Bugünümü de diğer günlerim gibi yaşayacağımı düşünüyordum, taki telefonuma gelen o beklenmedik mesaja kadar.

“Hayatım sen çok iyi bir insansın fakat ben seni hak etmiyorum” gibi klişe bir cümleyle söze başlanmış ve alt metninde “Allah belanı versin, seninle geçirdiğim zamanıma yazık oldu” şeklinde devam eden uzunca bir mesaj.

Mesajı okurken dört yıllık sorunsuz (rutin) ilişkimiz film şeridi gibi gözlerimin önünden geçti. Film şeridi daha bitmeden dı dııt ikinci mesaj geldi. İkinci mesajın ana fikri “depozitomu ne zaman alırım” dı. Benim kafamda tek bir depozito vardı o da ev tutarken ev sahibine verdiğimiz iki bin liraydı. Ama buradaki depozito olarak adlandırılan şey sevgili olarak yaşadığımız dört yıl boyunca birbirimize aldığımız hediyelerdi.

İlk mesajda her şey güzeldi mutlu bir çifttik fakat çiftlerden biri diğerini hak etmediğini düşünüyordu. Çok geçmeden olay çirkinleşme safhasına girdi bile, ver mektuplarımı al mektuplarını düşüncesini çoktan aşmıştı.

Hani 16. Ayımızı kutlarken sana iç çamaşırı almıştım ya lütfen onu da göndermeyi unutma, hani bi saat almıştım marka bi saat, eee son aldığım ayakkabılar, doğum gününde aldığım cep telefonu...

“Hayır, abi hiçbir hatıram kalsın istemiyorum yoksa bu aldıklarımı başkasına hediye edeceğimden falan değil.” Mantığıyla hareket eden bir sevgili (eski sevgili).

Mesaj geldi, hediyeler alındı verildi ilişki bitti. İlişkiyi bitirmek bir taraf için ev sahibi modunda kolayca biterken diğer taraf hala olayın şokunu yaşıyordu.

Bugün günlerden Pazartesi ben kendimi bir gece önceden Pazartesi sendromu için hazırlamıştım fakat daha önce öğrenmem gereken şeyler varmış; depozitonun ve kadın erkek ilişkisinin kesiştiği anlamsız anlamsızlıklar.

Yazı: Züleyha Keskin
İllüstrasyon: Murat Güzelgün

Brilliantlove

Manchester, Noon'a aşık bir fotoğrafçı. Bunaltıcı bir yaz boyunca, birbirlerine olan aşklarının her anını fotoğraflarlar bunun sonucunda da bol erotizme bulanmış bir film çıkar ortaya. Ashley Horner'ın yönettiği bu garip filmde Manchester'ı Nancy Trotter Landry Noon'u Liam Browne canlandırıyor.



Soundscapes 2

Reklam yönetmeni Ace Norton'dan deneysel bir çalışma daha. Daha önce neler yapmış merak mı ediyorsunuz? Onu da siz kendiniz bulacaksınız artık.