Çocukluğumun Mevsimi

Evet resimdeki Orko benim




















Nasıl da silmişim çocukluğumdan yaz mevsimlerini. 
Kala kala kocaman kışlar kalmış anılarımda, 
uzun geceler, kısacık günler. 
Ben o kısacık günleri nasıl da uzatmışım kafamda. 
Sokaktan kalkmak bilmeyen karlar diye hatırlıyorum, 
belki de sadece iki gün kalmıştır, 
kaba bir tabirle diz boyu kar. 
Yağmurda koşturup ağzımı kocaman açıp,
yağmursuyu tattığım zamanlar bir de bakmışım,
üstüm çamur içinde salonun ortasındayım. 
Başka anneler kızıyormuş böyle zamanlarda çocuklarına, 
ama benim annem kirlenmek güzeldir felsefesini,
otuz yıl önce keşfetmiş anlaşılan, çıtını çıkarmazdı.

Yaz mevsimi koskocaman bir yalnızlıktı, 
köyüne, tatiline giden çocuklar beni dımdızlak bırakırlardı. 





İçimdeki Prens

Küçük Prens geldi nefes nefese, sıkılmış bunalmış. İçindeki çocuktan açıldı konu.'Yaşatsan ne olur yaşatmasan ne olur' dedi. Heyecanla dinlemeye başladım, konu derindi, klişe bir konuydu ama onu bozmadım. Nasıl olsa geyiğe dönmeden olgunca kapanacaktı. Evet, diri tuttuğum her yıl daha da eziyet çekiyor diye ekledim. Sistemin baskısına değindi. 'Bu sistem var ya bu sistem beni bile kemiriyor ki içimdeki o veledi ne yapmasın'. Ben, o içimdeki çocuğu ekmek almaya yolladığım zaman sokaktaki oyuna dalmalı yemek soğumalı, onu azarlamalıyım ama yinede başını okşayıp beraber yemeğe oturmalıyız. 'Ama olmaz ki, ekmek almaya gittiği zaman hemen gelmesi lazım ki diğer ekmeği de almak için vakit olsun'. diye cümlenin sonunu getiriken yoruldu.

Bana geldiğinden beri bakışıyoruz.

Bu arada kahve demlenmişti. 'Ben içmem' dedi, niye dedim, 'Bıyıklarım çıkar da ondan dedi'. Yapma ya şaka mı bu? 'Evet şaka, koy koy bana da koy'.

İçimdeki çocuğun kahve içme isteğini bıyıkların çıkar diye geri çevirmek de o çocuğu diri tutabilir. Değil mi? Küçük Prens. 'Evet hocam aynen öyle' diye cevap verdi. Sisteme geri döndük. Saçma sapan zamanlar geçiriyoruz ikimiz de, sabah gün ağırmadan uyanıp İstanbul trafiğinde toplam dört saat geçiriyoruz, ne için? Eve ekmek getirmek için. Tek kale maçta kaleci olmayı bile tercih ederim Küçük Prens. 'Uyuyorum galiba' dedi kahvesinin sonunu getirmeden. Çocuk işte.

Ama uyumadı direndi, çocuklar direnir çünkü. Çarklara direnirler. Kişilerin hatalarını ve aptallıklarını yüzlerine vururken de çekinmezler biliyor musun? Sen de böyle misin? 'Evet mesela sen tam bir aptalsın' dedi bana. Şaşırdım, kızmadım. Doğru söylüyordu, Kendime dışardan baktığımda tam bir malım. Ne yapıorum ki, Her ay başı banka hesabıma maaş yatması için yakıyorum kendimi. Bunun aksi de aptallık aslında ama bu sefer kendine dışardan değil çok yakından dibinden bakabiliyorsun. Diri bir çocuk böyle yapmalı dostlarına ya da dostu olmayana da acıyı, hataları, aptallıkları söylemeli. Ama ben neden susturuyorum? Çünkü işin içine çıkarlar giriyor. İster istemez kemiriyor çıkarlar, ben sana böyle yaparsam sen de bana böyle böyle böyle.

Sevgili Küçük Prens ben içimdeki çocuğu yaşatmak için uğraşmayacağım, çünkü gerçekten çok zor, ya küçüleceğim ya da kocaman olup arada bir yapmak istediklerimi sana yaptıracağım.

Gözlerimiz kapanıyor, yoruyor bunun sohbeti bile. Küçük Prens bile o naif, sevgi dolu minik bile bizi sistemin içine dahil etmek isteyenlere diyor ki. 'Hepsinin alnına kafa atasım var'. Destekliyorum. Destekliyoum da nereye kadar? Bak yine içimdeki çocuğun parka gitme isteği geldi, ama nasıl olur, yorgunum, şimdi çıkarsak kimbilir ne zaman döneriz, yarın iş var güç var, gel uyuyalım Küçük Prens ne dersin? O ve içimdeki velet ne ders çalışır ne evde otrmak ister. İkisini yolladım dolaşsınlar biraz ben de dinlenirim biraz olsun. Zorlu bir iş günü beni bekler. Belki de bunların hepsi bir gün biter de sen, ben bizim Küçük Prens çıkarız minik gezegene. Yeter gayrı.






En Korkunç Berber İdealist Bereberdir

Korkarım ki bugün berbere gideceğim, çocuğun doktordan, annemin dişçiden korktuğu gibi korkuyorum berberlerden, hiç abartmıyorum. Küçükken de Karagöz ile Hacivat'tan korkardım. Neyse bu korku biraz da şu ana kadar denediğim tüm berberlerin idealist bir kafa yapısına sahip olmasından kaynaklanıyor.

Berber koltuğuna oturup üzerinize örtü ahenkle serildiği andan itibaren özenle çıkarılan makas ve tarağı da iğineyi hazırlayan hemşireyi izler gibi izliyorum, bir nebze diğer tarafta hemşirenin olması içimi rahatlatabiliyor ama bir berber ne kadar moral verebilir kişiye.

Hep de kalfaya denk geliyorum!

Her şey tamam mı? Makaslar çıktı mı? Tarak da elde. E o zaman o soru gelsin,
''Nasıl yapalım?''
cevabım bellidir her zaman. Kısaltalım.
''Ne kadar kısaltalım?''
işte kulakları açalım enseyi de kısaltalım.
''Peki'

Ohooo ben kime söylüyorum, söylenen bütün sözler berber efendinin bir kulağından girip diğer kulağından çıkmış. Başlıyoruz

''Ben bu mahalledekilere bir model kesiyorum, herkes beğeniyor eminim sen de beğnirsin kardeşim'' diyor.
Ben biliyorum o modeli ama benim alnım açılıyor fazla bir seçeneğimiz yok diyerek korumaya geçiyorum.

''Hallederim ben'' dediği an.

Abicim sen en iyisi şu anki halin yarısı kadar kısalt diyorum son olarak.

Bozuluyor, yarım saatlik saç kestirme seansı sessizlik içerisinde aynadan birbirimizi seyrederek geçiyor.

Sonuç olarak en iyisi küçük bir berber dükkanına gitmek, yani tek koltuklu tek berberli. Bu berber mümkünse, otuz yaşından küçük olmamalı kırkından büyük olmalı. Denediğim tüm berberler arasından bu sonucu aldım, saçlarım yavaş yavaş yok olsa da sonuna kadar berber pazar araştırmam sürecek. Çocukken gittiğim berberin kıymetini şimdi anlıyorum, sormadan dalardı saçlarıma, okul traşı en güzel traş işte. En iyisi ben de otuzumdan sonra konuya direk okul traşı diye gireyim. Bir de sakal traşımı kendim oluyorum çünkü berbere traş olduğum zaman gıdıklanıyorum, kötü oluyor.

Çocukluğumun berberi Şakir ustaya selam bilmem kaç yılından 1990'a kadar kestiği saçlarım için teşekkür ediyorum.



Metthew Reamer

Metthew Reamer'ın “Scraper Bikes” fotoğrafları kanıtlıyor ki her şeyi sanata dönüştürebilirsiniz.