BİR MUTFAK HİKAYESİ 'SOUL KITCHEN'



Türk asıllı Alman gibi Türk yönetmen olan Fatih Akının Türk Sinemasına Alman oyncularla çektiği Alman yapımı Türk Filmi 'Soul Kitchen' 1 Ocakta gösterime giriyor. Akın Türk sinemasına yaptığı katkıdan dolayı çok gururlu gözüküyor buradan Alman oyuncuların da Türk filmlerinde oynamayı hakettiğini düşünüyor olmalı Türkiyedeki İtalyan aslılı Türk yönetmen Ferzan Özpetek gibi o da harikalar yaratıyor.

"Soul Kitchen"ın galasında, filmin oyuncuları Adam Bousdoukos, Pheline Roggan, Anna Bederke ve Birol Ünel ile  gazetecilerin karşısına çıktı.

BAROK GÜNLERİ


Geçtiğimiz yıllarda yoğun ilgi gören ve Türkiye'de Barok müziğine olan ilgiyi arttıran Akbank Sanat Barok Müzik Günleri bu yıl gerçekleşecek dört konserle müzik tutkunlarıyla buluşuyor. Avrupa'nın en önemli barok keman sanatçılarından Helene Schmitt'in 07 Ocak 2010 Perşembe günü gerçekleşecek konseriyle başlayacak olan Barok Müzik Günleri, Jesenka Balic Zunic ve Manami Haraguchi'nin 14 Ocak Perşembe günü verecekleri konserle devam edecek. Geniş aralığa sahip coloratura basso profundo sesi ve etkileyici yorumuyla dünya çapında büyük övgüler toplayan Joel Frederiksen 19 Ocak Salı günü Akbank Sanat sahnesinde olurken, Barok müzik günleri serisi, Türkiye'nin en tanınmış arp sanatçısı olan Şirin Pancaroğlu'nun 21 Ocak Perşembe günü gerçekleşecek olan resitali ile son bulacak.

KAĞIT MUCİZELER


Danimarka’nın başkenti Kopenhag’dan Peter Callesen'in bu sanat eserlerini yapmak için yalnızca A4 kağıdına, maket bıçağına ve sıvı yapışkana ihtiyacı var.
41 yaşındaki sanatçı yapması oldukça zahmetli ve küçük bir hatada geri dönülmesi imkansız olan bu çalışmalara başlamadan önce, çalışmaları uzun bir süre kafasında planladığını söylüyor.  Bazen bir iskelet, bazen bir kelebek ya da kuş olarak  ortaya çıkan kağıtların her birini yapmak sanatçının neredeyse iki haftasını alırken, yaklaşık 4 bin 500 dolara satışa sunuluyor.
Sanatçının dünya genelinde geniş bir müşteri kitlesi var.


BİFFF'den KISA FİLMCİLERE BAL KAYMAK




Dünyada kendi alanında düzenlenen ilk ve tek festival olan, "2. El Kısa Film Festivali", Ankara Kısa Filmciler Derneği tarafından 27 Şubat-7 Mart 2010 Tarihleri arasında, 4. kez sinemaseverle buluşmaya hazırlanıyor. Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkez’inde gerçekleştirilecek "2. El Kısa Film Festivali"ne son başvuru tarihi ise, 1Şubat 2010 olarak belirlendi.


"Elemiyoruz, Ellemiyoruz" sloganıyla yola çıkan ve daha önce en az bir kısa film festivalinden elenmiş filmlerin katılabildiği, "2. El Kısa Film Festivali" takviminde, bu sene birçok yenilik festival katılımcılarını bekliyor olacak. Festival gösterimlerin yanı sıra, ödülleriyle de dikkat çekecek. Festival kapsamında "Övgüye Değer Film" ödülü verilirken, kazanan filmin yönetmeni de Uluslararası Brüksel Fantastik Film Festivali’ne (BIFFF) katılma sansı elde edecek. Tim Burton, David Lynch, Dario Argento gibi usta yönetmenlerin uğrak festivallerinden olan BIFFF; 2011’in Nisan ayında "2. El Kısa Film Festivali"nin şanslı yönetmeni bekliyor olacak. Yine festival kapsamında verilen "Jüri Özel Ödülü" sahibine ise Digital Film Academy tarafından, 5 bin TL tutarında 4 Aylık eğitim imkânı sunulacak. 2. El Film Jürisi, Cumhur Canbazoğlu (SİYAD), Gökçe Pehlivanoğlu (Kısa Filmci), Mansoora Hassan (Birleşmiş Milletler) , Murat Akser (Kadir Has Üniversitesi Öğretim Üyesi), Natali Yeres (Sanat Yönetmeni), Thomas Balkenhol (ODTÜ Gisam Öğretim Görevlisi-Kurgucu) ve Zeynep Ünal’dan (Altın Koza Film Festivali) oluşuyor. (anka)

BİR KÜÇÜK EV ALETİ


















Şimdi ütünün fişini çekmemenin vaktidir.
Sıcak kalsın, kızsın.
Kızdığının suratına bassın,
yanaklarda izi çıksın.
Sonsuza dek soğmayan bir ütü olsun
benden sonra da hesap sorsun.

KİM

Herkes Doktor
Herkes Mühendis
Herkes Avukat 
olursa


Kim şarkıcı 
Kim oyuncu
olacak ?

YYGS (Yeni Yıla Giriş Sınavı)

Kimileri yeni yıla layık değil. Yeni yılı hak edenler eski yılda kaybolup gidiyorlar geriye kalanlar da bizimle birlikte yeni yıla giriyorlar. Onları sokmamak için kapı eşiğine battaniye sıkıştırmaktan camlara tel kaplamaktan daha iyi çareler bulmak gerekli. Bu yıl iyi niyet aramaya son vermeliyim. Belki riyakarlık tek çözüm. Belki de içten pazarlıklılık. Bol bol pilav yiyip çatlayasım da var.

Erkenden girebilmeyi de başarmak gerek yeni yıla, önlerden yer kapıp olacakları en önden izlemek gayet hoş olur böylece arkada sahnedekileri izlemek iiçin birbirlerini ezmeken başka çareleri olmayanları görmem. Ama ya öne gelirlerse böylelikle.

Hayat bir sınav diyenleri duyuyorum bazen. Bu sınavda yeni yıla girecekler de belirlense YYGS (Yeni Yıla Giriş Sınavı) gibi bir ismi olsa, bir yanlış bütün doğruları götürse. 

PLASTİK DÜNYA

ağaçlar plastik
çatal bıçak plastik
paralar plastik
yüzler plastik
sen plastik
senin iki yüzün de plastik
ağabeyin plastik
ruhun plastik
şehrin plastik
inancın plastik
problemler plastik
eeeh

THE SAATCHI GALLERY



Saatchi Gallery, dünyanın en tanınan reklam ajanslarından biri olan Saatchi & Saatchi’nin sahiplerilerinden Charles Saatchi’nin 1985 yılında açtığı bir çağdaş sanat galerisidir. Açıldığından beri üç kere yer değiştiren galeri, şimdi ikamet ettiği Chelsea’de, kalıcı kolleksiyonunun yanı sıra kısa aralıklarla değişen sergilere de yer vermektedir.
Amerika bazlı sanatçılara öncelik tanıyan galeri, zaman içinde Damien Hirst ve tarzı yeni İngiliz sanatçıların eserlerini sergilemelerine de vesile olmuş, ama bir süre sonra sadece ‘Amerikan sanatı’ kimliğini tercih ettiğinin altını çizmiştir. 2008’den itibaren Çin ve Asya kültürlerinden sanatçılara da kapısını açan Saatchi Gallery’e, daha önce kimsenin adını duymadığı sanatçılara yer verdiği ve bu yolla tanıdıklara sanat dünyasında kariyer yapabilmelerine olanak tanıdığı suçlamasıyla dava açılmıştır.
Kolleksiyonunu üç katta sergileyen galeri, ilk iki katında sürekli barındırdığı sanat eserlerine, üçüncü katında ise değişen sergilere yer vermektedir. Chelsea taraflarına yolu düşenlerin, en alt katında sanat kitaplarının satıldığı bir dükkanı ve önünde geniş bir parkı bulunan bu şık galeriye mutlaka uğramasını tavsiye ederiz.


saatchi-gallery.co.uk

ENDÜSTRİYEL FUTBOLA KARŞI YÜKSELEN SES


Solaçık Dergisi ilk sayısında Bask ulusal kimlik mücadelesinde futbolun yeri, Livorno'nun Adana ziyaretini, Liverpool'un efsane sosyalist teknik direktörü Shankly'i konuk ediyor. Dergide ayrıca Marx, Goldman, Troçki ve Adorno'yla yapılan "hayali" bir söyleşi de var.

Üç yılı aşkın süredir ırkçılık, milliyetçilik ve faşizm karşıtı tezahüratlar yapan, futbol aşkını paraya tahvil etmeyenleri tribüne çağıran ForzaLivorno'nun artık bir de dergisi var: Solaçık.
İlk sayısını kitapçılardan edinebileceğiniz derginin sorumlu yazı işleri müdürü Hüseyin Mete Aksoy, editörü Hüseyin TahmazDEVAMI bianet.org

ROCK TEKNESİNDEN KAÇAK YAYIN













60'lı yıllarda gemiden yayın yapan korsan bir radyo istasyonu var. Sadece rock müzik çalıyor. Diğer radyoların rock müzik süresi 2 saat olduğundan halk ölüp bitiyor bu radyoya. Çünkü DJ'leri de yayını gibi aykırı. Ve İngiliz hükümeti bu korsan radyoyu bulup yayını durdurmak için harekete geçiyor.




Filmin çıkış noktası gerçek. Radyo Caroline'den esinlenmiş... Rock'n Roll sevdalı Ronan O'Rahilly'in Rock çalmaları için pop müzik çalan radyo istasyonlarının kapısını aşındırıp sonuç alamaması daha sonra Hollanda'da bir şilebi satın alarak "Kendi radyo istasyonumu kendim kurarım" fikrinden yola çıkıyor. Caroline ise ABD Başkanı Kennedy'nin kızının adı. Konuyla Wikipedia ve ötekisinema.com'dan daha geniş bir bilgi bulabilmeniz mümkün.


Böylesine orjinal bir konunun kendi başına meseleyi alıp götürmesi mümkünken Curtis daha fazlasını yapıyor ve öyle bir cast seçimi ile karşınıza çıkıyor ki tadından yenmiyor o 2 saat. Kimler yok ki filmde. Philip Seymour Hoffman müthiş. Onun yerine kimse olmaz bir kere. “Underworld”un korkunç yüzü Bill Nighy cuk kere cuk oturmuş. Bu arada radyonun sahibini canlandırıyor. Jack Davenport var mesela. Emma Thompson da kısacık rolünde harika. Ve ve Kenneth Branagh. Filmin yönetmeni ise 'Aşk Heryerde'den tanıdığımız Richard Curtis
sinemalar.com


CLARA



Clara 12 yaşındadır ve hayatındaki değişimlere karşı direniş içindeyken kafası iyice karışmıştır. Yeni dünyaya karşı çareler üretirken çok çaba gösterir bu arada çiçekler ve karıncalar da hayatında önemli bir yer kaplar ve çocukluktan uzaklaşmaya başlar

Special Mention winner and Best Short Film nominee at Cannes Film Festival in 2005.

Directed by Van Sowerwine / Australia / 2005

DOLDUR BENİ






















Kapağını açtığımda yüzüme vuran boşluğun o nefret ettiren soğukluğunu bir şekilde alt etmem gerekti. Evin bütün mütevaziliğini bozan buzdolabım ölüyordu. Bakkaldan soğuk kalması gereken herşeyden birer tane aldım, önce onu doyurdum. Artık buzdolabım Nuh'un Gemisiydi. Tufan gibi açım şimdi. Ne sahip delisiymiş bu koca dolap ben doyamıyorum bu kibire.

IN MEMORIAM, AHMET YILDIZ







ŞİMDİ KARŞIYA GEÇEBİLİRİM

Ben doğuduğum şehirden başka bir yere gidemem

sevmiyorum denizin bölmediği şehirleri 
o zaman neresi karşı yaka karıştırıyorum.
bu şehirde yaşıyorsan mutlaka göçmen olman lazım bir de

yoksa kimse inanmaz dedenin burada doğuduğuna.
ekmeğim de burda göbeğim de.

KAMERANIN ÖNÜNDE JIM JARMUSCH




  • Fräulein Berlin (1983)
  • Fishing with John (1991) TV
  • Tigrero: A Film That Was Never Made (1994)
  • American Cinema (1995) TV
  • The Typewriter, the Rifle & the Movie Camera (1996)
  • R.I.P., Rest in Pieces (1997)
  • We're Outta Here! aka The Ramones (1997) Video
  • Year of the Horse (1997)
  • Pop Odyssee 2 - House of the Rising Punk (1998) TV
  • Divine Trash (1998)
  • Space Ghost Coast to Coast (1998) TV
  • Lee Marvin: A Personal Portrait by John Boorman (1998) TV
  • SpongeBob SquarePants (2000) TV
  • Screamin' Jay Hawkins: I Put a Spell on Me (2001)
  • V.I.P. (2001) TV
  • ¿Quién es Alejandro Chomski? (2002)
  • Focus on Jim Jarmusch (2002) TV
  • Chaplin Today: A King in New York (2003) TV
  • Hollywood High (2003) TV
  • Rockets Redglare! (2003)
  • Z Channel: A Magnificent Obsession (2004) TV
  • Cinema Mil (2005) TV
  • Excavating Taylor Mead (2005)
  • Punk: Attitude' (2005) TV
  • Magacine 2005 (2005) TV
  • Joe Strummer: The Future Is Unwritten (2008)
  • The Simpsons - "Any Given Sundance" (2008)
kayank: wikipedia

LIMITS OF CONTROL İÇİN UMUT



Jim Jarmusch'un yeni filmi Limits Of Control'ü seyredemediğim için üzülmüştüm, film çoktan gösterime girmiş de kaçırdım diye hayıflanıyordum bir vicdan muhasebesi bile yaptım bir ara. Ama gelin görünkü iyi ve vicdanlı vefalı bir arkadaş ilk kez 2010 İstanbul Film Festivalinde gösterileceğini söyleyince rahatladım. 

"Two Espressos in Separate Cups"

So Long, Marrianne





















Come over to the window, my little darling,
I'd like to try to read your palm.

diye başlıyor şarkı akşam olmuş hava kararmış pencereden dışarı bakıyorum araba farları ışıklarını yakmadığım odamın tavanını aydınlatıyor. Marianne'i düşünüyorum ...
Axel ile Yunanistanın Hydra adasında evlenen Norveçli çift çok mutlu ilk zamanlar, bir çocukları oluyor. Edebiyatçı takımının takıldığı bu adadan Axel Norveçe dönüyor yayıncısıyla görüşme bahanesiyle ama Mariaanne'i üzecek işler yapıyor ve Marianne yalnız kalıyor adada. 


















Ardından Leonard (Cohen) ile tanışıyorlar, dost oluyorlar. Birbirlerinden hoşlanıyorlar ama yolları ayrılıyor.


Montreal'den telefon ediyor Leonard, Marianne de pılısını pırtısını toplayıp Leonardın yanına gidiyor.

Yaktım odamın ışıklarını etrafımı görebiliyorum hiç değilse şimdi.




The Fall ve farklı bir Norah Jones





















Daha önce Modest Mause, Tom Waits ve Kings Of Leon gibi isimlerin prodüktörü Jacquire King ile çıkardığı Norah Jones'un son albümü The Fall piyasaya çıkalı bir ay oldu dinlemeyen varsa hemen gidip dinlesin diyemeyeceğim çünkü sevip sevmemek arasındayım.
Davulların daha çok kulağa geldiği albümde nedense Tom Waits tınıları var herhalde prodüktörün alışkanlığından olsa gerek.
Albümün kapağının tiyatral bir havası var bu da fotoğrafçının ve Norah Jones'un hayvan sevgisinden dolayı hikayeye dahil olan Sait Bernard köpek.



Ryan Adams'a şarkıları dinleten Norah, Adam'ın kısa bir süre içinde şarkı sözleriyle karşısına çıktığını söylüyor. Eski dostlukları bu albümle birlikte yeniden pekişmiş.
Johns, The Fall isminin zihninde çok farklı anlamlar kazandığını söylüyor. Ama daha önce zihninde böyle bir isim yokmuş birden bire olşmuş.

Tekrar dinlemeyi düşünüyorum albümü belki bu sefer severim

Sunrise Sunrise diyerek uyumuş kalmıştım bir keresinde bunu da göz önünde bulunduruyorum.

The Clockwork Orange














Dünyanın en eski üçüncü metrosu 14 Aralık 1896'da Glasgow'da hizmete açıldı. Metroya İskoçyalılar'ın taktığı isim The Clockwork Orange. Bunun nedeni ise vagonların portakal renginde olup saat yönünde ilerleyerek çember çizmesi.












Glasgow Metrosu 10,4 km boyunda olup, önceleri İstanbul Metrosuna (Tünel) benzer halat sistemiyle çalışıyordu. 1935 senesinde elektrikli trenlere çevrildi.1977 yılından itibaren modernize edilerek günümüze kadar ulaşmış ve hala kullanımda ve günlük yolcu sayısının 40.000 civarında olduğu tahmin edilmektedir.













Stanley Kubrick'in 1971 yapımı A Clockwork Orange Filmine verdiği isim de buradan geliyor.

GECE MESAİSİNİN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ













Ben gece çalışmak istiyorum. Evet artık gece çalışmak istiyorum. Sessizliğin sakinliğin hakim olduğu bir ofis ve terbiyesiz insanlar olmadan geçen çalışma saatleri. Kimseyle uğraşmak zorunda değilsin çocuğum, kimseye laf anlatmak zorunda da değilsin nefesin de kesilmiyor o zaman. İşine odaklanıyorsun, seni işinden koparacak uzun geyikler de olmuyor. Hızla çarpılan çekmeceler, gürültüyle kapatılan ahizeler ve masaya vurulan kompitür fareleri, iğrenç kahkahalar -kahkaha gerekli bir ofiste sevdiklerimiz de var saygımız sonsuz- kanka muhabbetleri, hiç bir işe yaramayan dostluklar.
Evet evet gece çalışmak istiyorum sadece kompitür sesi ne hoş. Ofisin pencerelerinin perdelerini de sonuna kadar açarım gökyüzünü görürüm arada bir. Gece çalışmak mis gibi. Bol kahve bol kuruyemiş belki beni dinç tutar.Gündüz de çalışabilirim kararsızım. Bir de farkettim ki gece gündüz yaptığım işin dört kat fazlasını yapabiliyorum. Ama gece gündüz de çalışabilirim bu da çalıştığım iş yerini kurtarma çabasına girer ve diğer işçi kardeşlerime haksızlık olur. En iyisi belirlenmiş mesai saatleri arasında kimsenin gözüne batmadan çalışmak.
En iyisi kimseyle muhatap olmamak ne müdürlerinle ne şeflerinle ne de kompitür farenle.

Merak ettim nerelerdesin.. muck mucuk (iki yanağa) üstündeki çok yakışmış. Arada güzel oluyor böyle şeyler. Sayılı kızlarla oğlanlarla muhabbet etmek yine en iyisi.

Müzik dinlesene... Zaten çalışırken müzik dinlemezsem galiba bu işe katlanamam.

Bızzt bızzzt... telefonum titriyor... gitmeliyim

SANIK SANDALYESİNDE KAPİTALİZM VAR











Şirket egemenliğinin Amerikalıların (ve doğal olarak dünyanın geri kalan ülkelerindeki insanların) üzerindeki mahvedici etkisi. Ama bu sefer, sanık General Motors’tan çok daha büyük ve suç mahalli de Michigan’daki Flint kasabasından çok daha geniş bir alanı kapsıyor. Orta Amerika’dan tutun da Washington’daki iktidar salonlarına ve Manhattan’daki küresel finans merkezine varana kadar, Michael Moore sinema seyircilerini bir kez daha keşfedilmemiş topraklara götürüyor.
Michael Moore’un Kapitalizm: Bir Aşk Hikayesi filmi hem mizah hem de öfke barındıran bir yaklaşımla tabu haline gelen soruyu irdeliyor: Amerika’nın kapitalizme duyduğu aşk karşılığında ödediği bedel nedir? Yıllar önce, bu aşk çok masumane gözüküyordu. Ama günümüzdeyse, aileler bu bedeli işleriyle, evleriyle ve birikimleriyle ödemeye devam ettikçe, Amerikan Rüyası daha çok bir kabus gibi görünüyor. Moore, izleyicilerini hayatları tepe taklak olan, sıradan insanların evlerine götürüyor ve bu duruma yönelik açıklamaları Washington’da ve başka yerlerde arıyor. Elde ettiği bulgular ise zıvanadan çıkmış bir aşk macerasının belirtileriyle tamamen aynı: Yalanlar, istismar, ihanet... Ve her gün işini kaybeden 14.000 insan.

DANDİNİ AND THE DANDİNİ DASTANAS















Gerçekten tüm dünya hadiselerinden bihaber bir nesli şarkılarıyla uyutarak büyütecek  Dandini And The Dandini Dastanas adında bir ninni grubu kurabilirim. Yeterli destek görebileceğime inanıyorum, yeter ki bir prodüktör grubu keşfetsin.
Bizlere küçüklükte "uyusun da büyüsün" diye ninniler söylenmedi mi ? Biz de uyuyarak büyüdük, bazılarımız çok uykusuzdu onlar gerçeği farkına vardılar neyse ki.
Bir klip çeksek mesela kızlı erkekli torbacılı falan, iyi sonsuza dek uyutabilir. İyi bir etki yaratabilir.
Şansızsak bu piyasada tutunamazsak anlarız ki kimse uyumak istemiyor. O zaman sevinirz belki. Ozaman belki de üzülürüz. İkilemde kalacağımız kesin ama.
Kimse uyuyup da vakit kaybetmek istemez canım, mutlaka ürettiği şeyleri paylaşmak ister.

Kopenhag İklim Değişikliği Konferansı sürüyor




Kopenhag'da düzenlenen İklim zirvesinde bugün bir karar alındı Avaaz ve 350.org ve AOSIS (Küçük Ada Ülkeleri Birliği) birlikte bir basın toplatısı düzenlediler ve Dünyanın Gerçek Bir Anlaşmaya İhtiyacı Var
başlıklı bir hareketi duyurdular. Bu hafta sonu 11 ve 13 Aralık’ta Kopenhag’da ve dünyanın 130 ülkesinde binlerce insan, sokaklarda ellerinde mumlarla bu harekete katılacak. İstabul’da da 12 Aralık’ta saat 17:00’de Tünel Meydanı’nda buluşuyoruz. acikradyo.com

Yüksel Arslan Retrospektifi | 13 Ekim 2009 - 21 Mart 2010 @ Santralistanbul
















20. yüzyılın yetiştirdiği, dünyanın en istisnai sanatçılarından Yüksel Arslan’ın ilk retrospektif sergisi Eylül ayında Garanti
Bankası ana sponsorluğunda santralistanbul’da ziyarete açılıyor. Yüksel Arslan’ın, dünyadaki ve Türkiye’deki koleksiyonlardan derlenen beş yüzün üstünde eseri 13 Eylül 2009 - 21 Mart 2010 tarihleri arasında santralistanbul’da olacak. 1961’den beri Paris’te yaşayan sanatçının sanatını ve düşünce dünyasını, sanatçının etkilendiği kaynakların izini sürerek izleyiciye göstermeyi amaçlayan sergide, bu doğrultuda “Tanıklıklar” başlıklı bir panel ve sergi boyunca Cevat Çapan, Mete Tunçay, Ferda Keskin gibi isimlerin katılacağı “Çarşamba Konuşmaları” düzenlenecek. 1969’dan bu yana ülkesine hiç dönmemiş olan Arslan, sergi açılışında, yani 40 yıl sonra tekrar, İstanbul’da, bugüne dek yapılmış en kapsamlı retrospektif sergiye ev sahipliği yapan santralistanbul’da olacak.

İddaa Açılımı



Çok arzuladım çok canım istedi sağlam tüyolar aldım sadece 5 maça 5 misli oynadım sadece 60 Lira kazanma uğruna sonra ne oldu ? İki maçta son 5 dakika kala 3 gol oldu, e yattı kupon yanlış oynamışım bilmeden oynamışım, üç altı dediklerine üç dahil değilmiş.




Artık seneye oynarım bir daha ki İddaa'mı şimdi Milli Piyango bileti alırken ve Sayısal Loto oynarken görüntülenmeyi düşünüyorum. Yeni yıla paralı girmek isteyeceğimi hiç düşünmemiştim.